27 Mart 2016 Pazar

YENİDEN MERHABA

A-hoy! Merhaba! Hürmetler!

Uzuuuun bir aradan sonra yeniden burada olmak ne biliyim biraz kötü gibi. O kadar zaman geçmiş hala bıraktığım yerdeyim. İnsan bir ilerleme, gelişme bekliyor ama bulamadım.

En son sizlerle 4 ağustos 2015 günü yine bu blogda beraber olmuştuk hatırladınız mı? Ne gündü ama be hala unutamadım üzerimde ipekten yapılmış bir ropdaşambır, hafif bir çakır keyiflik  ve televizyonda Ahmet Maranki… Hatırladıkça duygulanırım…

Neyse tüm bunlar bir yana sevgili okur 4 ağustos tarihinden bu yana eğer merak ediyorsan bende pek bir değişiklik yok elbette başımdan geçen birkaç olay var örneğin zeplin adında bir fanzin çıkarmaya başladım sağda solda çıkardıkça dağıtıyorum nasıl diyeyim eee bu blogun sayfalara basılmış halini düşün işte öyle. Fotokopi artığı. Onun dışında tam bir gün süren yabancı dil öğrenme maceram oldu, bir gün sürdüğü içinde öğrenememe gibi bir durum söz konusu oldu. Böyleyken böyle işte lafı pek fazla uzatmayıp konumuza giriş yapmak daha güzel olacak sanki. Müsaaden ile yazıyı alt tarafa bırakıyorum….

KOKULARIN KOŞUŞU

Karşımda oturan hanımefendi elindeki kahve fincanını masaya yavaşça bırakırken bana bakıp bu sabah sahilde nereye yetişmeye çalıştığımı sordu. Herhangi bir yere yetişmiyordum sadece koşuyordum dedim. “Nasıl yani sadece koşuyordunuz?” diye merak içinde bakışlarını bana odaklamaya devam etti. “İşte sadece koşuyordum.” Dedim. Masaya bıraktığı fincanı alırken “koşmak neye benziyor?” diye bir soru sordu. Koşmaya başladığımdan beri koşmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu keşfettim koşarken koşmayı düşünüyordum. Koşmak hakkında uzun uzadıya konuşmak istiyordum ve işte tam fırsatı dedim kendi kendime. “Koşmak otomobile benzer hanımefendi. Aynı otomobil gibi hızlanırsınız, aynı otomobil gibi virajları alırken zorlanırsınız, aynı otomobildeki şu oto kokuları gibi sizde koştuktan sonra leş gibi kokarsınız.” Güldü “otomobil kokuları o kadar kötü mü ki?” dedi “Bence o kadar kötüler” dedim “altı üstü 5 metrekarelik otomobilde kokuyu ne yapacaksınız ki insanı boğuyor güzel kokacak diye nefes aldırmıyor otomobilde camlar boşuna mı var?” dedim. Güldü “haklısınız galiba” dedi. “Peki niçin sabahın köründe tüm insanlar uyurken siz koşuyorsunuz?” diye sordu. “Kusura bakmayın ama hanımefendi size düzenli beslenip, spor yaparak sağlıklı ve uzun bir hayat cinsinden yanıt vermeyeceğim koşuyorum çünkü normal bir hayat istiyorum belki normal hayattan biraz fazlası koşmamın tek nedeni sağlıksız beslenip normal bir hayat yaşamak. Bol kalorili, şekerli, enfes hamur işleri yemek ve 45’imde ölmemek için koşuyorum.”  Elinde tuttuğu kafeine bir süre baktı daha sonra “peki şu kokular sizi neden bu kadar rahatsız ediyor evinizde de hiç kullanmıyor musunuz?” dedi. “Elbette kullanmıyorum kullanılacak bir tarafları yok ki. Ya çılgın dağ esintili, ya lavanta kokulu, ya orman mentollü, ya da okyanus fışkırtmalı kusura bakmayın ama hanımefendi ormanda yaşamıyoruz herhalde şehir burası canım şehir! Şehre uygun kokular yapsınlar önce ne biliyim asfalt kokusu mesela yada sanayi kokusu.” Tiz bir kahkaha attı “şaka yapıyor olmalısınız, cidden sizi nasıl bir koku cezp eder acaba?” diye sordu. “Bana kendimi evimde hissettirecek bir koku olmalı tabi ki asfalt konusunda ciddi değildim ama bilemiyorum mesela yemek kokuları olabilir yada mutfak kokuları karışık baharat, bakliyat vs bana kendimi evimde hissettirecek bir koku olmasını isterim belgesel çekimlerinde değil.” Dedim.  “Enteresan bir düşünce yapınız var ve ayrıca biz neden böyle itici bir ses tonu ve vurgu ile konuşuyoruz?” dedi. “Bilmiyorum ama eğer isterseniz bu durumu tersine çevirebiliriz.” Dedim “Nasıl olacak peki?” diye dikkat kesilmiş bir biçimde bana bakarak sordu. Çayımdan son yudumumu alırken saçlarımı geriye doğru atıp karşımda ki hanımefendiye dönerek “kalkıp buradan siktirip gideceksin bu höm höm konuşmada sona erecek yarım saattir ağzım yoruldu lan! Hanımefendi, beyefendi, yok şaka yapıyor olmasınız, yok peki ben neden koşuyormuşum, enteresan bir düşünce yapısıymış kalk git lan bu masadan yok yere geldin oturdun beni de gerdin kalk git kahveni de öde adisyonu al hooop adisyon al çakal!” Dedim.

Koku insana tanıdık gelmeli, onu güvende hissettirmeli. Siz hiç nohut kokan bir yerden korkar mısınız? Ya tarhana kokan bir yerden? Hiç zannetmiyorum. Ev kokusu yapacaksanız böyle kokuları deneyin. Bu kokuların olduğu bir yerde gördüğüm kadına ben anne diye seslenirim televizyonun karşısında ki adama da baba diyeyim o zamanda tam olsun.

Ev, ev gibi kokmalı. Doğal orman kokusu ne? Ev de mi yaşıyoruz yoksa Tarzan’ın koltuk altında mı?
Buradan bu endüstriye sesleniyorum: SİZ HİÇ MEŞHUR PATLICAN DOLMAMIZDAN TATTINIZ MI?
                                                                                                                                      
                                                                                                                   SÖVGÜLERLE…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder